Aysel'im
Nasıl bir yokluksa seninkisi, hiç sönmedi içimin yangını. Benim hocam, ustam, anam, kızkardeşim, sırdaşım, arkadaşım, benim küçük kızım. Seni kalbime madalya diye taktım gururla ve hasretle taşıyorum.
Sezen Aksu
***
Aysel Gürel benim kahramanlarımdan biridir. Korkusuzca, toplumsal bütün tabuları yıkıp, kendi hayatının efendisi oldu çünkü. Ne yasak bildi, ne ayıp, ne de kural. Özgürce, deli dolu, dilediğince yaşadı. O bir asiydi, aykırıydı... O ötekiydi. O güzel kalbi de hep saf ve tertemiz kaldı. Hesapsız, fesatsız. Şiirlerine, şarkı sözlerine gelince de söylenecek çok söz yok. Firuze... Ünzile... Onun yeri bir daha dolmayacak. Onun gibisi bir daha olmayacak. Seni özlüyoruz Aysel’im... Seni seviyoruz Aysel’im... Sen gittin ama kalbimizdeki yerin baki Aysel’im..
Tarkan
***
Aysel Gürel bana her zaman Türkçe’mizin ne kadar güzel ve duygularımızın ne kadar derin ve yoğun olduğunu anımsatan bir abidedir…Onun sözleriyle bu albümde buluşmak benim için büyük bir mutluluk oldu…
Ajda Pekkan
***
Sözleri Aysel Gürel’e, bestesi Onno Tunç’a ait olan ve ilk kez 1988 yılında Sezen Aksu’88 albümünde yer alan “Sultan Süleyman”; Mabel Matiz tarafından, 11-12 Mart 2013 tarihlerinde Erekli-Tunç stüdyosunda gerçekleştirilen kayıtlarla yeniden yorumlanmıştır. Düzenleme ve gitar performansları Cihan Mürtezaoğlu’na, yaylı performansları Özgür Akgül’e ait şarkının mixing’i Can Güngör tarafından yapılmıştır. Sözleri itibariyle bütün zamanlara yakılmış bir ağıt niteliğinde olan şarkının orjinal versiyonundaki benzersiz epik hava, bu yeni versiyonda yavaşlatılarak, ağır bir ağıt hissine dönüştürülmüştür.
Büyük bir Aysel Gürel hayranı olan Mabel Matiz’in şarkı ve Gürel hakkındaki düşünceleri:
“Aysel Gürel, kalbine doladığı renkleri, aşkla ve şefkatle kelimelere dökmüş, hayatlarımıza uzun uzun nakışlamış, benzersiz güzellikte bir sanatçıydı. Sultan Süleyman, o’ndaki şiirin en çarpıcı örneklerinden biridir ve bütün dünya zamanlarına yakılmış, halen de geçerliliğini koruyan, gerçek bir ağıttır. Bu ağıda yeniden ses vermek benim için onur verici. Aysel Gürel Türk Popuna şarkı sözü yazmayı öğreten altın saçlı bir şiir tanrıçasıydı. Tarih bir daha onun gibisini görmeyecek.”
Mabel Matiz
***
Namütenahi bir kadın…
Aşkın Nur Yengi
***
Hayatımda gördüğüm en yaratıcı, en yetenekli, en tatlı deli…
Levent Yüksel
***
Keşke seni tanımış olsaydım…
Yaşar
***
Aysel Gürel, bizim şansımız…
Emre Altuğ
***
Aysel’im, 19 Mayıs gibisin… Rengarenk, coşkulu, ve asil. Seni hep kutluyorum…
Ayla Çelik
***
Hayatımıza giren en özel insan… Anne, abla, arkadaş, can dostu… Bazen Eda’ya bazen bana kayınvalide… Hep öğreten, hep yol gösteren oldun bize… 35 yıllık geçmişimiz hala taptaze… Bu albüm sayesinde yine birlikte olabildiğimizi hissedebilmek büyük gurur, büyük mutluluk… Tanıdığım en farklı, en muhteşem kadın… Nur içinde yat…
Metin Özülkü
***
Bodrum’da karşılaştığımız ve birlikte geçirdiğimiz bir iki saat içinde kocaman, herkesi kucaklayan sevgi dünyasına beni de aldı. Sıcaklığına, insanı hemen etkileyen; çevresine yaydığı inanılmaz pozitif enerjisine ben de hemen kapıldım. Çok sevdim, ayrılmak istemedim. Çok isterdim daha çok birlikte olabilmeyi… Sevenleri Aysel Gürel’i yaşatıyor. Unutulmuyor, unutulmayacak…
Türkan Şoray
***
Ayselim,
Ne güzel komşumuzdun sen!… Kendine uçuk, kaçık diyordun ama senin kadar akıllı, yetenekli, renkli, hepsi bir arada olan birini tanımadım ben. Seni çok özlüyoruz. Firuze'm!
Filiz Akın
***
Aysel Gürel renk fukarası Türk toplumunun çok renkli bir simasıydı… Ama renkli olmak için öyle kendini yırtmaz, özel bir çaba harcamazdı… Renk ona Allah’ın doğuştan bir hediyesiydi…
En büyük korkusu ‘sıradan’, ‘herkes’ gibi olmaktı… Ne mutlu ki; hiç korkmadı… Ve en önemlisi; Aysel Gürel ‘aykırı’ olmadan ‘farklı’ olmayı başardı. Kendisini gazeteciliğe başladığım 1979’da kızı Müjde Ar’ın Ulus’taki evinde bir röportaj sırasında tanımıştım. 22 yaşındaydım. O gün, Aysel Gürel’in o tatlı iltifatlarından nasibini almış olmanın büyük hazzını yaşamıştım. Türkiye’nin en özel siması ve Türkiye’nin en iyi söz yazarı Aysel Gürel renkler içinde yatsın…
Rıfat Ababay - Posta Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
***
Sıradanlığın en büyük meziyet olduğu bir coğrafyada, “Sıradışı” olmanın gerçek değer olduğunu gösteren iki kadın vardır benim için. Platonik bir aşkla bağlandığım iki kadın. Aysel Gürel onlardan biri, birincisidir. Diğeri ise hiç kuşkusuz Semiha Berksoy’dur. Pek az biraraya gelebildiğim Aysel Gürel’i her gördüğümde içimde oluşan uzun süreli mutluluk ve keyif hissi, Aysel Gürel’in seratonin, melatonin ve endorfin karışımından oluştuğu izlenimi uyandırmıştır bende. Aykırılığı ve farklılığı üzerinde teniymişçesine gibi rahat taşıyabilen bir kadın, hafiften sosyopat ruhumun yalnızlık duygusunu dindirmiştir hep. Bedenine ve ruhuna giydirdiği bu tavrı inanılmaz bir yaratıcılıkla birleştirmek Aysel Gürel’i ve Semiha Berksoy’u evrensel değerler haline getirmiştir. Hande’yi zaman zaman “Aysel Gürel’im benim” diye severken, bunun eşim tarafından kıskançlıkla değil, bir iltifat olarak karşılanmasının altında Aysel Gürel’in inanılmaz kişiliği vardır elbette. Bu iki isim Türkiyeli kadınların rol modeli olabildiği zaman Türkiye, yaşanması keyifli, toprakları üzerinde yaşayan insanları mutlu edebilen bir ülke olacaktır. En azından benim için…
Fatih Altaylı
***
Bana göre, Aysel dahi ve zeka küpüdür. Yarattıkları ortadadır. Yaşamı çok komik ve serüvenlerle doludur. Hayatım boyunca, Müjde’yle sürekli Aysel’le ilgili konuşurduk. Yaratıcı zekası Müjde’ye de geçmiştir. Böyledir Aysel…
Tarık Akan
***
Aysel Gürel’e derinden, gönülden muhabbet besledim öteden beri. Ruhu şad olsun. Dobralığını sevdim, asiliğini. Hiçbir kaba sığmayan taşkın hallerini sevdim, içtenliğini. Kadınların ya “Hanım hanımcık ana/bacı” ya da “taş bebek” olmaya yönlendirildiği bir toplumda o sürüdeki kara koyundu, orkestradaki çatlak ses. Griler içinde eflatun-pembeydi. Kalabalıklar içinde bireydi. Aynılıklar içinde ayrıklık. Saygı görmemeyi dahi göze alarak, toplumun ikiyüzlülükleriyle dalgasını geçerek, ahlak anlayışımızın yüzeyselliğini yüzümüze vurarak ve en önemlisi kelimelerin de kadınlığın da hakkını vererek yaşadı. “Utanmamayı” öğretti bize utanılmayacak şeylerden; sevmekten mesela ve sevilmekten; dokunmaktan, hasret çekmekten, sevgilinin saçının bir teline dizeler yazacak kadar deli divane gezmekten. Bence tüm o asi ve çılgın ve savaşçı görüntüsünün altında bir sırça yürekti taşıdığı. Yaslandığında bile bir yanı hep meraklı bir kız çocuğu.
Öyle bir kadın ki adeta turnusol kâğıdıydı: onu ve yüreğini anlayanlar çok iyi anladı; anlamayanlar ise hiç anlamadı.
Elif Şafak
***
İnsan düşüncelerinde ve tüm benliğinde sınır tanımadan tam özgür olursa. Yaşamın beklenmedik darbeleri onu yıldıracağına daha da güçlü, anlayan bir kişilik kazandırıyorsa, tüm kalbiyle insan seviyor ve empatisi sınırsızsa, yaşanmışlıkları bir pırlanta gibi kristale dönüşüp etrafına durmadan ışık saçıyor ve ışığını muhteşem dizelere dökebiliyorsa, sevgiyi en geniş anlamıyla sözde değil özünde hissediyorsa, bir de yaratıcı ve çalışkan ise. Örnek bir Cumhuriyet kadını, tapılası Aysel Gürel olur.
Attila Özdemiroğlu
***
Bir ihtilalci : Aysel Gürel
Aysel Gürel’e “Bir ihtilalci” demek, abartı sayılmamalı. Hem yazdığı şarkı sözleriyle, hem de yaşam biçimi ya da tavrıyla böyleydi. Herkesin, “Kızım-oğlum ne der, eşim ne der, annem-babam ne der, komşum-mahallelim ne der?” diyerek kısıtlamalarla/sınırlamalarla yaşadığı bir çağda, kimseyi iplemeden canının çektiği gibi yaşadı, şu kasvetli hayatı renklendirmeye çalıştı.
Ancak böyle yapan, böyle yaşayan biri yazabilirdi onun yazdıklarını. Ancak “Sabah çamaşır, öğlen ütü, akşam yemek…” diye düşünmeyen, düşünmek istemeyen biri, “Her şeyin bedeli var… Gün gelir ödenir, öde Firuze” gibi ya da benzeri dizeler yazabilirdi.
Kendisiyle gurur duyarak gitmişti diğer yakaya. Meskeni olan gökkuşağından, yüzünde gülücüklerle dünyadaki neslimize (bizim için biraz da kaygılanarak) baktığından hiç şüphem yok.
Naim Dilmener
***
Aysel Gürel denince, renklerden korkmayan bir kadın hatırlıyorum. Çocuklar da renklerden korkmazlar. Deliliğin oyun payını erken keşfetmiş bir kadın. Kendi olmayı, içini yaşamayı tüm faturalarıyla üstlenmiş bir kadın. Bence o bir tür jonklördü, hüznün de sevincin de topları el çabukluğuyla yer değiştirirdi hem şarkılarında, hem yaşamında. Kendisine “Firuze”nin aynasında bakmış bir kadındı. Biz bir yerlerde bir şeyler yaşarken arkada çalınan şarkıda sözleri olan kadın. Benim için aynı zamanda, Ankara’da Bahçelievler’deki evimde yer sofrasında mantı yediğimiz kadındı o. Ben askerdeyken bana mektup yazan kadın.
Murathan Mungan
***
Yarım Asır
Dile bile kolay değil. Aysel’le tam 50 yıl önce tanıştık. Aynı mahallede oturuyorduk ve aynı tiyatroda çalışıyorduk. Münir Özkul Tiyatrosunda. Oyundan sonra 1-2 şişe alıp Aysel’in evine giderdik. Aradan yıllar geçti. Ben, Cihangir’e taşındım. Aysel’de Cihangir’e taşındı. Bir gece, kış, yol buz tutmuş, gece yarısı işten dönüyordum, arabamı yokuşa park ettim. Kapıyı kapadım. Bir ses duydum. Bir kadın sesi. ‘Sakın kıpırdama ‘ dedi. Bir baktım Aysel. İki ayağına çuval geçirip, üstünü seloteyple bağlamış. “Yerler buz, yokuş çok kaygan” dedi. “Düşüp bir tarafını kırarsın. Seni, koluna girip evine götüreceğim” dedi. “Peki, ya sen düşersen” dedim. “Olsun ben çalışmıyorum. Sen çocuk bakıyorsun” dedi. İşte Aysel böyle biridir. Son günlerinde, hastaneye gidiyordum. En son yazdığı şiiri seslendirmemi istedi. Stüdyoya girdim. Çınar şiirini okudum. CD’yi elime alıp, döndüm. Hastane kapısında Müjde karşıladı beni. “Şiiri getirdim” dedim. “Yoğun bakımda artık dinleyemez” dedi. Bir an 50 yıl önceye döndüm. Aysel’in ışıldayan gözleri, kahkaha atan sıcacık sesi ve geçirdiğimiz güzel günler gözyaşlarımla birlikte akıp gitti. Onu bir daha hiç göremedim.
Müjdat Gezen
***
Sen ölemezsin, çünkü daha yeni doğdun. Masum, pembe; dopdolu, bir varlıksın. Hep olacaksın.
Sen ölemezsin çünkü masum bir öpücüksün sen. Dudakların gitse bile sen gidemezsin çünkü zaten öpmüşsündür bir(n) kere. İşte bu öpücüktür, bize senin ölümsüzlüğünü kanıtlayan. Sen ölemezsin çünkü çocuklar ölmez. SEN ÖLEMEZSİN. “SENİ ÖPÜYORUM”
Söz Ar