Merak ediyorum acaba insanlık, hiçbir döneminde bu kadar hızlı değişim ve gelişim yaşamış mıdır? Müzikle olan ilk bağım, kullanmaya, dokunmaya kıyamadığım walkman’imin içine dikkatle yerleştirdiğim “kasetlerim”le başlamıştı. 70’lerde doğup 80’lerde büyüdüğüm düşünülürse, o walkman’de gözlerim kapalı dinlediğim, içimde hissettiğim bu şarkıların nasıl iliklerime kadar işlediğini kolayca anlayabilirsiniz. Yıllar geçip 90’lara gelindiğinde ben genç bir kızdım hayalini kurduğum şeyi yaparak, yani şarkılarımı söyleyerek büyüyordum. Kendi şarkılarım beni ünlü yaparken, benim aklım hep bu özel şarkılardaydı. Sahnede söylemeyi en çok sevdiğim, hatta özel bir bölümde “ne varsa eskilerde var” adı altında topladığım bu eski şarkılar, benim Aşık olduğum şarkılardı..
2000’lere geldiğimizdeyse bir de baktık ki, ortada ne kaset kaldı, hatta cd’lerin bile pabucu dama atıldı, benim sevgili walkman’imin yerini, minicik ipod’lar aldı ve duyulabilen, görülebilen ama dokunulamayan yeni bir Dünya oluştu; adı digital, şekli değişken, hızına yetişilemeyen.. Benim gibi dokunarak sevebilen bir grup insan önce karşı durduk buna ama sanırım sonra bizde teslim olduk.
Ben hala konserlerimde gözlerimi kapatarak haykıracak nefesim derken, palavra diye bağırıp bana yalan söylediler diye ağlarken gittiğim, %100 duygulardan oluşan o sihirli Dünya’nın beni ne kadar mutlu ettiğini hissettiğimde bu albümü yapmaya karar verdim.
Biz repertuar çalışmasına başladığımızda tarih, 2010 yazı idi. Berlin’de stüdyo startı ise Kasım 2010’da yani tam 1 sene önce verildi. Aylarca müzik direktörümün yazdığı partisyonların bitmesini bekledim, alışık olmadığım bir çalışma sisteminin sonucunu merak ederek.
Sonuç; bu albümde duyduğunuz her şey, tıpkı şarkıların duygularında olduğu gibi tamamen gerçek!.. Bu sound %95’i canlı enstrümanların defalarca kaydedilmesiyle ortaya çıktı. Kayıtlarda yer alan sanatçıların çoğu, Berlin Flormani’de görev alan müzisyenler. Yabancı olmalarına rağmen hiç zorluk çekmemelerinin sebebi, hemen her dildeki orjinal eserleri çok iyi bilmeleri. Çünkü şimdi her biri müzikal tadındaki eserler, aslında Dünya hitleri projenin oluşum aşamasında; ilk hedefimiz, bu özel şarkıların pamuklara sarılması gereken ruhlarını koruyarak, onları 2012’ye taşımamız gerektiğiydi. Tıpkı muhteşem bir eski binayı yeniden renove edermiş gibi, her şeyin detaylarda gizli olduğunu bilerek, özenerek. O yüzden bu bir cover albüm değil, nostalji albümü hiç değil, onların çok ötesinde bir çalışma..
Bu işin mimarı Ünal Yüksel; Berlin’de pek çok ödülü olan bir prodüktör – müzik adamı, aynı zamanda Goethe Üniversitesi hocası olan bir müzik direktörü..
İlk kez bir albümün tüm prodüksiyonunu yurt dışında yapma çılgınlığıysa bana pek çok fedakarlığa mal oldu. Arkadaşlarımdan, ailemden, canım kızımdan, hobilerimden ve İstanbul’dan uzak kalmanın getireceği hislerin toplamı gibi..
Ama sonunda, her şeyin doğal, gerçek ve güzel olanını aradığımız, bulduğumuzda da üç misli ödemeyi göze aldığımız bu devirde, işte tam da hormonsuz, katkı maddesiz, aynı özlediğimiz o tatta ve lezzette bir iş yaptık diyebiliriz..
Yani “Bu albüm bir organik tarım ürünüdür”!
Çocuklarınıza gönül rahatlığıyla dinletebilirsiniz!..
PINAR AYLİN