Türkiye’de popüler müzikteki yerlilik uğraş ve arayışları uzun ve anlatıcılarına göre sapmalar gösteren bol bilinmezli bir tarihe sahiptir. Bu arayışlar, Anadolu pop/rock, arabesk, arabesk rock, serbest çalışmalar; Turkish Rock, Ulusal Türk Müziği, Pop Folk gibi isimlerle anıldılar ve bazı dönemlerde etkin, bazı dönemlerde ise nispeten arka planda kaldılar. Öte yandan, yerlilik çabalarının ve ürünlerinin en fazla ötelendiği iddia edilen dönemlerde bile bu unsurların kendilerini olgunlaştırarak nicelikte düşük, nitelikte ise yüksek ürünler ile kendini gösterdiğini görmekteyiz.
Ata Akdağ ve Ozan Kotra’nın ortaklığı ile başlayıp, S.O.S., Bekarlar, Kim Bunlar ve nihayet Flört’e evrilen grubun üzerine ölü toprak serpildiği söylenen grup müziğinin ve yerlilik arayışlarının Türkiye’de yeniden kendini üretmesinin seyrüseferidir.
Bu ekibin müzikal yolculuğunda önemli fundementallerin bulunduğunu görüyoruz: Bunlardan ilki The Beatles idi. The Beatles, Four Lads, Jordanaires, Four Pennies gibi vokal gruplarının polifonik teknikleri ile Elvis’in ve Buddy Holly’nin gruplarındaki çift gitar, bas, davul mantığını ele alarak popüler müzikte bir çığır açtıktan sonra belli bir ün ve doygunluğa ulaşmış ve George Martin’in prodüksiyon ve aranjmanları ile John Cage, Ussachevsky, Ligeti, Schönberg gibi çağdaş bestecilerin açtığı çığırı, bu kez senkronize olmayan 2 teyp ile elde edilmiş 4 kanallı bir kayıtla popüler müziğin truva atı olarak kullanılabileceğini ortaya koymuşlardır. Böylelikle melodik ve şarkı formuna uygun yazım tekniği ile musique concrete’in evliliği gerçekleşmiştir.
İkincisi anadolu pop harici Türk rock müziğinin yani kentli rock’ın öncüleri olan Mazhar Fuat Özkan’dı. MFÖ’nün vokal müziğinin kökeni ise hiç kuşkusuz Beatles’tı ve polifonik vokal bu grup için de vazgeçilmezdi. Öte yandan, MFÖ kentli Türk rock müziğinin (yani Altın Mikrofon yollarında gönülleri eğlenmiş olan pastoral yurttaşlarımız haricinde bir açılımı olan rock müziğimizin) aşılamaz addedilen bir noktasını tutmuştu ki bu da genç grupların Türkçe’yi keşfetme aşamasında her yaptıklarını MFÖ’ye benzetmeleri gibi bir sorunsalı da beraberinde getirdi. Bu nedenle, MFÖ’ye benzetilmekten çekinme duygusu yıllar önce başlamış kentli rock müziğini Türkçe yapmaktan ürken grupların kısa süreli sahne alıp, birer birer tarihin derinliklerine gömülmelerine yol açtı.
Üçüncüsü ise Türkiye’deki yerlileşme akımının en önemli aktörü olmasa da en tanınmışı olan Erkin Koray idi. R&B kökenli bu müzisyen de psychedelic rock’tan arabesk rock’a ve dahi serbest çalışmaların bizatihi tam ortasına kadar gitmişti.
Grubun öyküsü, aynı okulda okuyan Ozan Kotra ve Ata Akdağ’ın 1989 senesinde TRT’de izledikleri bir İzzet Öz programı (muhtemelen Teleskop) akabinde tanışmaları ile başlar. Bu programda, İzzet Öz, Beatles’ın Come Together şarkısını yayınlamış ve dimağlarında bu şarkının tesirini yaşayan iki genç insanın tanışmasına vesile olmuştu.
Beatles’ın enerjik, deneysel ve polifonik vokale dayalı müzikleri bu genç müzikseverin çıkış noktasını oluşturacaktı. Bu ikilinin ilk icraatı, S.O.S. adlı bir gruptu. Gitarda Engin Yıldırım, basta Ozan Kotra, klavyede Ata Akdağ ve davulda Armağan’dan (Armi) oluşan Pendik çıkışlı bu ekip, Arak Müzik adını verdikleri bir tür ile iştigal ediyorlardı. Arak Müzik adlı bu tür, enstrümantal müzikler üstüne sözler yazıp söylemekten ibaretti ve grubun bir nevi mizahi bir faaliyet olarak ele aldığı bir meşguliyetti. İşin ciddiye binmesi ise bu ekibin Pendik’te izlediği bir Erkin Koray konseri sonrasında Koray ile tanışması ile oldu. Bu dönemde grubun konser repertuarına Erkin Koray tarafından seslendirilen eserleri almaya başladığını ve Türk rock geleneği ile böylelikle aşina olmaya başladığını görüyoruz.
1990 yılında gruba o dönem için teorik bilgisi nispeten daha iyi durumda olan Barış Bölükbaşı alındı ve 1991 yılında S.O.S., Bekarlar’a dönüştü. Grubun ilk kadrosu, Ata Akdağ (klavye), Ozan Kotra (bas), Barış Bölükbaşı (gitar) ve Armağan Atar’dan (Armi) (davul) oluşuyordu. Grubun repertuarında rock and roll standartları ve Erkin Koray’ın repertuarında bulunan şarkılar yer alıyordu. İlk defa bir düğün salonunda düzenlenen bir çay partisinde sahne alan grup, daha sonra Güven Erkin Erkal tarafından organize edilen «Elvis» gecesi ve akabinde Beyoğlu’nda Gitanes ve Bilsak ‘ta konser verdi.
Yine 1990 yılında grubun ilk besteleri ortaya çıktı: “Sana Sevgimi Verdim” ve “Rock’n roll Dinle”…
1992 yılında Ozan Kotra’nın Mazhar Alanson ile tanışması ve Alanson’un onu Fuat Güner’in Turgut Berkes ile ortak stüdyosu FT’ye yönlendirmesi grubun tarihinde bir başka dönüm noktasını oluşturdu. 6 yıl süren bu dönemde Fuat Güner, stüdyo ile ilgili mali sorunlara rağmen grubun gerçek bir hamisi olmuştu. Bu dönemde grup, polifonik vokal ve şarkı sözü yazmanın incelikleri ve Türkçe şarkı söylemenin incelikleri konusunda Fuat Güner’in rahle-i tedrisatından geçti. Aynı yıllarda Ata Akdağ bestesi Yalnızlık Mevsimi de ortaya çıktı.
1993 yılında grup içerisinde çıkan huzursuzluklar sonucunda önce Barış Bölükbaşı gruptan ayrıldı. Akabinde Ozan Kotra, pop müzik şarkıcılarına bas gitarist olarak eşlik etti ve 2 sene kadar «Can Özyiğit ve Tempo» adlı grupla çalıştı. Bu dönemde, davulcuları Armi ise geçirdiği bir trafik kazası sonucunda vefat etti.
1994 yılında, Barış Bölükbaşı grubu tekrar kurmak istediğini Kotra ve Akdağ’a iletince yeni bir davulcu ile grup yola devam etme kararı aldı. Armi’nin yerine heavy metal ve punk gruplarında çalan Hakan Çağlar (Timsah) gruba dâhil oldu. Yeni ekip, Fuat Güner’in stüdyosuna tekrar girerek, 1998 yılına kadar şarkı yazıp kaydettiler. Kollarının altına demo kayıtlarını alarak müzik esnafı kimliğinde olan İMÇ’deki firmaları ziyaret eden grup elemanları, “Bu iş tutmaz. Daha oynak bişeyler yapın.» yanıtını alarak kapıların yüzlerine kapanmasını neredeyse kanıksamışlardı ki, o dönemde parlayan Prestij Müziğin kapısını çaldılar.
Prestij Müzik’in yöneticilerinden Hilmi Topaloğlu, onlara öncelikle yarısı kendi besteleri, yarısı da türkülerden oluşan bir albüm teklifinde bulundu. Sözkonusu türküler arasında kendi bestelerinin kaybolmasını istemeyen grup üyeleri, ilk albüm için tamamen Topaloğlu’nun türkülü konseptini uygularken, ikinci albüm için kendilerine karışılmamasını temin eden bir sözleşme imzaladılar. Bu sözleşme sonucunda da neredeyse 10 yıldır kullandıkları Bekârlar adını bir kenara bırakarak, Topaloğlu’nun kendileri için uygun gördüğü Kim Bunlar ismini aldılar. Kadıköy’de Uluğ Aydeniz’in stüdyosunda yapılan kayıtlar sonucunda, o dönem zorlama bir çaba ile yaşatılmaya çalışılan Anadolu rock meftâsının 1990’lardaki versiyonu niteliğinde ufuksuz bir albüm yayınlandı: Atabarı-Dağlarkızı Reyhan… Bu albüm, televizyonda arka arkaya yayınlanan Atabarı klibi ile birden bire çok satan bir albüm durumuna geçti. Albümü takiben gerçekleşen 38 konserlik yaz turnesi ve zorlama Beatles imajıyla yaşanan bu macera sonucunda grup, dişe dokunur bir para kazanamadan bu gereksiz ünlü ve çoksatar hali sonlandırmaya ve kendini gerçek duruşuyla ortaya koymaya karar verdi.
İlk albümü iyi satış yapan grup, Prestij’in patronlarını » Dünyada yeni bir salgın müzik var ve bunu Türkiye’ de ilk biz yapacağız. Punk gibi bişey…İnanın çok tutacak» diye ikna ettikten sonra, Erekli Tunç stüdyosunda çalışmaya başladılar. Prestij patronları grubun fazla deneysel bir albüm hazırlamasını önlemek üzere Yıldıray Gürgen’i aranjör olarak başlarına getirdiler. Öte yandan Prestij patronları, ticari işleri ile tanıdıkları Gürgen’in de deneysel açılımlara hazır olduğundan bihaberdiler. Yıldıray Gürgen’in de katılımıyla 2 ay prova ve 28 gün kayıt olmak üzere 3 ayda albüm tamamlandı. Prestij müzik patronları yaşadıkları şoku atlattıktan hemen sonra; Blur’den Beatles’ın Sergeant Pepper’ına uzanan, zaman zaman enerjinin, zaman zaman da deneyselliğin tavanına vuran “Ve…” albümü yayınlandı. Bu cesur albüm Kotra’nın deyimiyle “yanlış çıkış parçası yüzünden nefretle karşılandı.” Öte yandan, popüler dönemin safraları atılmış ve bu ekipteki yerlilik, deneysellik ve şarkı formunun doğru ve polifonik işlenmesine yönelik tavrın farkına varmış veya gelecekte idrak edecek bir kitle oluşmaya başlamıştı.
Prestij’deki mali sıkıntılar, albümün az satışı, Reha Muhtar’ın grup üyeleri ile ilgili yaptığı Satanizm atıflı haberler derken grup, zaten üzerinde yük olan Kim Bunlar ismini Prestij müziğe ve 2001 krizi sonrası da TMSF’ye bırakarak yeni bir rotaya doğru dümen kırdı.
Bu süreç sonunda, Kotra’nın deyimiyle “3 senelik ün, şan, şöhret maymunluğunu terk etmiş, cebinde bir kuruş parası olmayan, müzik piyasasının artıkları konumundaki bir avuç müzisyendiler”. Bu dönemin hemen başında Barış Bölükbaşı, Akdağ ve Kotra ikilisinin baskın konumundan kaynaklanan mutsuzluğunu gruptan ayrılarak kökten sona erdirmeye karar verdi. Bölükbaşı’nın yerine Kotra’nın 1996 yılında, bir konser videosunda izleyip beğendiği Çağatay Kehribar gruba alındı.
Kehribar’ın grubun müziğini daha önceden takip ediyor olması, bu ekip için önemli bir avantajdı. Ekip, Flört ismini benimsedi ve Ağdaş adlı bir firma ile anlaşarak albüm kayıtlarına başladılar. Ancak, bu albüm kayıtları sırasında Kotra ve Akdağ arasındaki o zamana kadar yaratıcı olan gerilim, grubu zaman zaman kopma noktasına getirirken; albüm sırasında ayrılıklar arka arkaya geldi. Gruptan Ata Akdağ ve Timsah ayrıldı. Kaydedilen albüm ise 2001 yılında Flört adıyla yayınlandı.
Ata Akdağ’ın ayrıldığı dönemde Kotra ve Kehribar birlikte şarkı üretmeye başladılar. Bu dönemde Kotra’nın mistik bir arayışa girmesi albümün de akışına damgasını vurdu. Orkun Bagatur davulcu ve Uğur İşgüder’in bas gitarist olarak gruba katıldığı albümde Ozan Kotra akustik gitarın yanı sıra bas çalmayı da sürdürdü. Bu albüm ile birlikte Kotra & Kehribar ikilisi kıvamını tamamen bulmuştu. Grubun klavyecisi olmasa da gayet elektronik soundların da kullanıldığı bu albüm, 8 ayda kaydedildi. Cemiyette Pişiyoruz adlı bu albüm 2003 sonunda yayınlandı. Albümün promosyonları sürerken 2004 yılı sonunda Ozan Kotra’nın askere alınması üzerine grup uzun süreli bir sekteye uğradı.
Kotra’nın askerlikten dönüşünü takiben 2005 yılında Shaft gibi bazı mekânlarda albüm kadrosu ile konser verilse de bu kadro da sürekli olmadı. 2007 yılına kadar süren bu ara dönemde Kotra, dublaj çalışmalarına ağırlık verirken; Kehribar, Flört öncesinde başladığı Yaşar Kurt’a sahnede eşlik çalışmalarına devam etti.
2006 Eylül’ünde Timsah gruba yeniden dâhil olunca grup Bayar Stüdyosunda trio olarak 2 şarkı kaydetti. Akabinde, Timsah’ın ayrılması üzerine davulda gruba 2003 yılında BKM konserlerinde eşlik etmiş olan Ataç Ülker yeniden katılırken ve Ülker’in tavsiyesi ile basta Özgür Yenilmez de gruba alındı. Böylelikle, yeniden dörtlü olan grup, 6 yeni şarkı daha kaydetti. 2007 yılında Kotra ve Kehribar, birlikte Bay Papağan adlı dublaj ve müzik stüdyosunu kurunca ilk etapta 2 yeni şarkının prova kaydını yaptılar.
2008 başı itibari ile grup, Bayar stüdyosunda kaydedilen eserlerin yeniden kaydı dâhil olmak üzere albüm versiyonlarının kayıtlarına başlamış durumdadır. Renk enstrümanlarının diğer Flört albümlerine nispeten fazla kullanılmayacağı bu albümde Kotra’nın şarkı yazarlığının da kemal bir noktaya geldiğini gözlemlemek mümkün olacaktır. Kehribar’ın surf’ten punk’a, psychedelic’ten progresife durumsallık arz eden gitarı ve en önemlisi de Ataç Ülker ve Özgür Yenilmez’in gruba tam entegrasyonu, Flört’ü, Kotra ve Kehribar’ın etrafında şekillenen stüdyo müzisyenleri destekli bir proje olmaktan çıkartmakta gerçek bir grup duruşunu perçinlemektedir.
Flört’ün kaydı devam eden albüm sonrasındaki rotası ise “Sürreal” adını verdikleri Astomkonte’de denedikleri gibi Dada ve elektronik deneylerle örülü bir albüme yönelmiş durumda…
Münir Tireli
Kaynak: Last.fm
Bu sayfada bulunan metinlerin kaynağı sonunda belirtilmiştir. İçeriklerin hatalı ya da uygunsuz olduğunu düşünüyorsanız lütfen bizi bilgilendirin.