Trabzonlu kemençeci Pontus Stavris Petridis’in arkadaşlarıyla 1910 yılında Trabzon’da çektirdikleri fotoğraf doksan yıl sonra Nikos Mihailidis’in «Horon ke Trağodiya / Horon ve Türkü» adlı müzik kasetinin kapağında. Pontuslu Nikos Mihalidis 25 yaşında, ailesi Selanik’te, akrabaları Bafra, Sivas’ta yaşıyor. Akrabalarının çoğununun izleri kaybolmuş, Selanik’te kendisiyle aynı adı taşıyan ve birkaç yıl önce ölen dedesinin «memleket hikâyeleri» ise capcanlı zihninde. Hikâyelerin izini sürerek yıllar sonra İstanbul’a gelen Nikos Mihailidis’in müzik yaşamında da dedesinin etkisi büyük.
Dedesi, Pontus isyanında sonra Osmanlı askerlerinden kaçarak dağlara çıkışını ardından bir gemiyle İstanbul’a oradan da Selanik’e yerleştiklerini anlatıyor. Dedesinin «Memlekette hiçbir şey kalmadı ne ev, ne para, bir tek kemençe kaldı» sözleri ise torun Nikos’un kemençe öğrenme aşkını kendi deyimiyle efsaneleştiriyor. Dedesinin bir gün elinde kemençeyle eve gelmesi küçük Nikos’un bütün hayatını değiştiriyor. Sabah akşam kemençeyle yatıp kalkan Nikos, Selanik’te bir kültür derneğinde 11 yaşlarında kemençe çalmayı öğreniyor.
«Ben ne zaman kemençe çalsam dedem ağlardı. Biz acılarımızı, sevinçlerimizi, dertlerimizi kemençeyle anlatıyoruz. Zaten bir insan topraklarını kaybeder ve başka bir yerde yerleşirse o zaman vatan olarak hiçbir şey kalmaz, her zaman muhacir olur. Kemençe benim vatanım, anlıyor musun? Vatanı müziğine, kültürüne, horonlarına taşırsın. Şu anda benim durumum da aşağı yukarı böyle.»
Dedesinin bir kardeşinin Selanik’e gelmediğini Bafra’da kalıp Müslüman olduğunu, 1950’lere kadar mektuplaştıklarını daha sonra iki kardeşin birbirlerinin izlerini kaybettiklerini anlatıyor hüzünlenerek. Mihailidis, doğduğu yeri ve kardeşini bir daha göremeden kuzey Yunanistan’ın ücra bir köyünde ölen dedesine yaşarken kemençe çalmanın mutluluğunu yaşıyor.
1994 yılında ilk kez Türkiye’ye geliyor. Sinop’tan Rize’ye kadar dolaşıyor. Oralarda yaşayan Pontuslarla tanışıyor onlara kemençe çalıyor, kemençelerini dinliyor. Sonra her iki yılda bir Türkiye’ye geliyor Atina’dan. Atina’da uluslararası ilişkileri bitirir bitirmez de İstanbul’a gelip Türkçe öğrenmeye karar veriyor. Her cümlenin sonunda «anlayabiliyorsun» ve «tamam» kelimelerini bastırarak kullanan Mihilidis’in Türkçe’yi öğrendikten sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde mastera başlıyor. Kemençesini İstanbul’da da elinden düşürmeyen Mihailidis, Renk Yapım Koçer Dağıtım’dan Rahmi Batur’la tanışıyor. Batur’un ısrarıyla ve Boğaziçi Üniversitesi’ndeki arkadaşlarının «Niko hani kaset» diyerek yaptıkları baskılar sonucu ortaya «Horon ke Trağodiya» adlı kaset çıkıyor.
İstanbul’a yerleştikten sonra Sinop, Trabzon ve Bafra’ya yeniden gidiyor ve müziğinin zenginleştiğini söylüyor. Kasetinde çok eski Pontus türkülerini seslendiren Nikos bu türkülerin neşeli olduğunu vurgulayarak
«Türküler bir toplumun aynasıdır. O dönemdeki sosyal ve siyasal şartlarında aynasıdır. Demek ki bu Pontuslular burada çok güzel bir hayat geçiriyorlardı. Bütün eski türküler neşeli» diyor.
Son iki yıldır İstanbul’da yaşayan Pontuslu Nikos için kemençe çalmak aynı zamanda ölüme karşı savaşmak anlamına geliyor. «Kimlik yarattığımız bir şey, bir şey kaybediyor, bir şeyi ekliyorsun ama şartlar değişiyor. Bu türküler, horon ve kemençe hem Selanik’te hem buradakiler için bir köprü» .
Nikos Mihilidis kasetini «anaları Trabzon olan, horon ke trağodiya’yla büyümüş fakat dünyanın dört bir yanına dağılmış insanlara adıyor.»
Kaynak: Last.fm
Bu sayfada bulunan metinlerin kaynağı sonunda belirtilmiştir. İçeriklerin hatalı ya da uygunsuz olduğunu düşünüyorsanız lütfen bizi bilgilendirin.