Tayfun Erdem, yirmi yılı aşkın bir süredir Berlin’de yaşayan önemli bir piyanist ve besteci. Onun çalışmaları ilk kez 1992 yılında’Ağrı Dağı Efsanesi’ adlı konsept bir albümle ortaya çıkmıştı. Türkiye’de yayımlanan bu çalışmanın alt başlığı ‘Caz ve Destan’dı. Tayfun, piyano ve müzik eğitimini ilkgençliğinde Cemal Reşit Rey’den almaya başlamış, Boğaziçi Üniversitesi’nde ekonomi eğitimini tamamladıktan sonra 1980-82 yıllarında ABD’de kompozisyon eğitimini sürdürmüş; 82’de Berlin’e yerleşmiş.

Müzikal formasyonu klasik geleneğe yaslandığından ilk yapıtı ‘Ağrı Dağı Efsanesi’nde klasik altyapıyla caz ve doğaçlamanın müzikal kaynaşımına rastlanmıştı. Tayfun için bir başka önemli kaynak edebiyat oldu ki, bu ilk çalışma Yaşar Kemal’in ‘Ağrı Dağı Efsanesi’nin modern bir müzik fikrine dönüştürülmesi anlamına geliyordu. Sanatçı, 1995’te ‘Demir, Kömür ve Şeker’ adlı bir konsept çalışma yaptı. Anadolu halk müziği formları alttan alta kompozisyonlarda var oluşunu sürdürse de, ortaya çıkan müzikal yapı, modern caz ve klasik müzikte yeni bir vücut kazanmıştı.

Tayfun’un ikinci albümünün yayımlanışının ardından başladığı yeni çalışmaysa, yaklaşık altı yıl sonra 2001’de Almanya’da piyasaya çıktı. Yayımlandığı günler ciddi yankılar uyandıran ‘Sessiz Bir Kelebeğin Rüyaları ve Dansları’ adlı bu albüm, ilk ikisi gibi yine Kalan Müzik tarafından müzik marketlerinde yerini aldı. Bu albüm, inanılmaz ölçüde şaşırttı bizi. Evet, Tayfun, yine merkezi caz olan bir kaynaşım sound’unun peşinde. Ancak, önceki albümlerinde oldukça gizli duran lirizm, tüm derinlikleriyle bu albümü kuşatır nitelikte. Yine ilk iki albümünde, toplumcu duyarlılığı, oluşturduğu konseptin en önemli parçası niteliğindeyken, bu kez söz konusu duyarlılıktan bir ölçüde uzaklaşan, epik değil dramatik bir kurguya yaslanan ve müzikal ufku daha genişlemiş ve olumlu anlamda ‘popülerleşmiş’ bir sound’la baş başa kalınıyor.

Tayfun’un lirik, natüralist ve aynı ölçüde dünya müzikleriyle, cazın çeşitlilikleriyle kurduğu akrabalık oldukça dikkat çekiyor. Bu yeni duyarganın, dramatik yapının şekillenmesinde Tayfun’un bu albümü ithaf ettiği MS hastası olan arkadaşı Margit’in, bitip tükenmeyen hayat sevinci, verdiği mücadele tüm albümün yeni, lirik atmosferini doğurmuş. İnanılmaz bir düşsel dünya kurmuş. Latino bir duyarlılık albümü büyük ölçüde kuşatmış. Bazı parçalarda insanın aklına 70’lerin Latin-caz çizgisi geliyor. Piyanoyu çalış stili ve bir-iki parçada yaptığı vokallerle bütünleşerek tarzın ünlü temsilcisi Chick Corea’nın dolaylı esintilerine rastlanıyor. Geniş anlamda bu albümün pop-caz bir çizgiyi temsil ettiğini söyleyenler olabilir.

Albümde coşku ve hüzün iç içe var oluşunu sürdürüyor. Neşeli gibi gözüken fantastik dünyasında Tayfun’un yaşadığı derin bir hüznün açık izleri var. Sanki Tayfun’u da ayakta tutan hasta arkadaşı. Margit’in yaşamla kurduğu bağın, bitmez tükenmez uğraşının içli bir müzikal draması ortaya çıkan. Bu albümü caz ve pop-caz dinleyenler inanılmaz derecede seveceklerdir. Dünyadaki farklı halk müziklerinin de esinleri, ezgileri bu düş dünyasının parçası durumunda. Evet bir ‘yolculuk’ Tayfun’un çıktığı. Bir tür dünya yolculuğu. Ama, nereye varırsa varsın bestelerinde anlattığı kendisi, kendi hüznü, Margit’e duyduğu aşk, bağlılık. Bu albümün gerçek kaynağı, tüm müzikal birikimlerinden de önce Margit’in ona öğrettikleri, kazandırdıkları. Müzik vizyonundaki değişimi de Margit’in hayatının, mücadelesinin payının çok açık olduğu söylenebilir. Batı yakasında büyük ilgi gören bu albümün Türkiye’de de dinleyenleri müzikal boyutta heyecanlandıracağı açık.

albümleri:

Ağrı Dağı Efsanesi - Caz ve Destan

Demir Kömür ve Şeker

Sessiz Bir Kelebeğin Rüyaları ve Dansları

…Margit için…

Kaynak: Last.fm

Bu sayfada bulunan metinlerin kaynağı sonunda belirtilmiştir. İçeriklerin hatalı ya da uygunsuz olduğunu düşünüyorsanız lütfen bizi bilgilendirin.