2.5 yaşında sokaklarda bağırarak söylediğim ve annemin beni susturmak için ağzımı eliyle kapatmak zorunda kaldığı şarkı "Senede Bir Gün" olmuş, 9 yaşında ağabeyimin orkestrası ile ilk kez bir sahnede mikrofonla söylediğim 3 şarkıdan biri "Ben Gamlı Hazan" dı.
Konservatuar şan bölümünde, bana şarkıcılık tekniği hakkında bildiğim herşeyi 12 yıl boyunca sabırla öğreten sevgili Çiçek Hocam sesimin Türk Sanat Müziği'ne de yatkın olduğunu söylerdi. Ama ben çok sevdiğim bu kıymetli alana uzun yıllar girmedim. Ta ki sizinle paylaştığım kendime ait şarkılarım olana ve bütün bunlar olurken 20 yıl geçene kadar.
Sahnede 20 Yıl Uzun Bir Süre,
Söyleyene de Uzun Dinleyene de Uzun...
Bu albüm, 20 yıldır
Şarkılarımı Dinlemekten Hiç Vazgeçmeyen
Ve Bu Duyguyla Beni Yüreklendiren,
Kıymet Verdiğim Herkes için...
Aslında ben bütün şarkıları söylemek istiyorum fakat bu mümkün olmuyor çünkü annemin dediği gibi "Bütün güzeller benim olamaz"
Bu albüm, annemin babamın, eşimin dostumun ve tabii ki benim, dinlemeyi ve söylemeyi sevdiğimiz şarkıların bazılarından oluştu, umarım bu şarkılar size de geçmişinizden güzel hatıralar taşır.
Yepyeni Şarkılarla Yakında Buluşmak Dileğiyle.
Candan
Yıl 1990... Üniversite bitmiş, konservatuar şan bölümü hala devam ediyor, turizm şirketinde çalışıyorum. Şarkıcı olmak aklımın köşesinden geçmiyor ama günlük hayatta dilimden düşmeyen bir şarkı var. TRT'de yılın şarkısı seçilmiş.
Yıl 1979... Hem lise 1. hem de konservatuar hazırlık 1. sınıf öğrencisiyim. Ergeniz ve hepimizin içinde kelebekler uçuşuyor. Okuldaki yatılı gecelerimizde bütün kızlar ayaz avaza şarkılar söylüyoruz.
Yıl 1970... Avuçlarımda henüz anneminkinden başka sıcaklık bilmedigim günlerden beri söylüyorum bu şarkıyı. Bende emeği büyük olduğu için büyükanne dediğim komşumuz 'benim kızanım bir gün televizyonlara çıkacak' diyor, hiçbiriniz ciddiye almıyoruz.
Yıl 1972... Ağabeyimin müzik yaptığı orkestranın üyeleri bana "gel bizimle birkaç şarkı söyle" dediginde 9 yaşındaymı ve söylemek istediğim şarkı "Ben Gamlı Hazan". O yaşta neden bu şarkı bilmiyorum ama o güne ait fotoğraf "Hazırım" albümünde yerini almış.
Yıl 1971... Çocukluğumun bir başka tutkusu. Her fırsatta söylüyorum. Müziği ve sözleri beni her seferinde büyülüyor. Yazanın ve besteleyenin ruhu şad olsun.
Yıl 2008... Nisan ayı. İstanbul - Ankara arası tren yolculuğu... Okul arkadaşlarım 8 saat boyunca ara vermeden aynı şarkıyı söylüyor ve ben hafif bunalmış durumdayım. Neredeyse "susun" diyeceğim. Bazıları ebediyyen sustu, keşke yine yanımızda olsalar ve isteseler 888 saat aynı şarkıyı söyleseler...
Yıl 2005... Yıldızların Altında Müzikali. İkinci perdenin ortalarında bu şarkı söyleniyor. Sahne arkasında kostüm değiştiriyorum ve başından sonuna kadar dikkat kesilerek 40 oyun boyunca huşu içinde dinliyorum...
Yıl 2015... Sevgililer Günü'nde kendisini unutulmuş hissedenler için özel, güzel, nüktedan bir şarkı hazırlıyorum ama bu yılın 14 Şubat tarihi bize tüylerimizi ürperten, yüreklerimizi dağlayan acılı bir olay yaşatmaya karar vermiş. Uzun süre etkisinden kurtulamıyoruz. Aylar sonra paylaşıyorum.
Yıl 2000... Çok yakın bir dostumun en sevdiği şarkı, tabii ki repertuara alıyorum ve onun bulunduğu her konserde (ki çoğunda etraftadır) söylüyorum. Fakat sizlerin her seferinde "için için yanıyor bu gönlüm" diye koro halinde feryat etmeniz ikimizi de çok mutlu ediyor.
Yıl 1976... Kırklareli artık TV yayınını izleyeibliyor. TRT tek kanalımız. Siyah-beyaz yayın sıkça kesiliyor ama olsun "Necefli Maşrapa" var. Kendimize her fırsatta müzik ziyafeti çekiyor, ailece bol bol eşlik ediyoruz.
Yıl 1975... Bu türküyü yöresini hiç düşünmeden yıllarca severek dinliyor, eşlik ediyoruz. Ailemize Kayserili bir damat geldiğinde ise türkünün Kayseri yöresine ait olduğunu idrak ediyoruz. Ailece hem türküye hem de bir zamanların damadı, şimdiki "abi"mize sevgimiz hiç bitmiyor. Ha! Bir de Kayseri'nin meşhur "Yağlama"sına...
Yıl 1970... Almanya'dan dönüp ilkokula başlıyorum, 3.5 yaşımdan beri sadece Alman müzikleri dinlemişim. Ancak Türkiye'de TV yayını yok, radyo var ayrıca evde devamlı canlı müzik yapılıyor çünkü babam üçümüze de haftada ikişer gün müzik dersi veriyor, babamda keman, abimde gitar, ablamda akordeon, bende mandolin var ve sevdiğimiz şarkıların, türkülerin notasını çıkarıp mümkünse çok sesli çalıyoruz, tek seyircimiz var o da annem...
Yıl 1971... Serde göçmenlik olunca Balkan türküleri evimizde bir başka seviliyor. Babannemin yüzü gün boyu asık ancak birkaç Rumeli türküsünde belli belirsiz tebessüm ediyor. Yıllar sonra Vardar Nehri'ni, Vardar Ovası'nı görüyorum ve 500 yıllık geçmişini, eşini-dostunu, evini-barkını, terketmek zorunda kalmanın hüznünü anlıyorum. Bu türkünün sözlerinde, bazı kayıtlarda tamamen yorumcuya ait olan değişikliği vurgulamak zorundayım. Orijinal sözler "kazanamadım rakı parası" değil "kazanamadım sıla parası" şeklindedir.